Hellim Peyniri Hangi Ülkeye Ait? Kültürel Kimliklerin Sofrasından Antropolojik Bir Yolculuk
Bir antropolog olarak dünyanın çeşitliliğini anlamaya çalışırken en çok sofralara bakarım. Çünkü sofralar, yalnızca karın doyurulan yerler değil, kimliğin, aidiyetin ve hafızanın yeniden üretildiği alanlardır.
“Hellim peyniri hangi ülkeye ait?” sorusu ilk bakışta coğrafi bir merak gibi görünür, ancak derinlemesine incelendiğinde bu soru, ulus, kültür ve kimlik gibi karmaşık olguların kesişiminde duran bir antropolojik bilmecedir.
Bir peynirin kökeni, yalnızca mutfağın değil, toplumsal belleğin de haritasını çizer.
Hellimin Hikâyesi: Bir Adanın Ortak Dili
Hellim, Akdeniz’in ortasında, tarih boyunca sayısız medeniyetin geçtiği bir coğrafyada doğmuştur: Kıbrıs Adası.
Bu ada, Antik Yunan’dan Osmanlı’ya, İngiliz sömürge döneminden günümüz cumhuriyetlerine kadar birçok kültürel dalganın izini taşır.
Hellim de bu kültürel geçişlerin mutfaktaki yansımasıdır. Tıpkı ada halkının kimliği gibi, hellim de çok katmanlı bir varlığa sahiptir.
O, hem Rum mutfağının hem Türk mutfağının, hem de Levant coğrafyasının ortak lezzetidir. Dolayısıyla “hangi ülkeye ait” sorusu, cevabı bir ulusla sınırlanamayacak kadar zengindir.
Ritüellerin Sofrası: Hellim’in Toplumsal Rolü
Antropolojide gıda, yalnızca biyolojik bir ihtiyaç olarak değil, ritüellerin ve sosyal bağların taşıyıcısı olarak değerlendirilir.
Kıbrıs’ta hellim peyniri, özellikle düğünlerde, bayramlarda ve yaz mevsiminde yapılan toplu yemeklerde önemli bir yer tutar.
Peynirin köy kadınları tarafından sabahın erken saatlerinde imece usulüyle hazırlanması, bir üretim sürecinden öte topluluk dayanışmasının sembolüdür.
Bu süreç, antropologların “ritüel emek” dediği türdendir: üretim sadece gıda üretimi değil, kimliğin yeniden inşasıdır.
Hellim, bu anlamda bir sosyal bağ nesnesidir. İnsanları sofrada bir araya getirir, geçmişle bugün arasında görünmez bir köprü kurar.
Kültürel Sembol Olarak Hellim
Her kültür, kendini belirli semboller aracılığıyla anlatır.
Kimi zaman bu sembol bir kıyafettir, kimi zaman bir dil; Kıbrıs içinse hellim bu rolü üstlenmiştir.
Bir dilin nasıl kimlik kurucu bir işlevi varsa, hellim de gastronomik bir kimlik göstergesidir.
Kıbrıs Rumları için hellim “halloumi” adıyla bir gelenek simgesiyken, Kıbrıs Türkleri için “hellim”, evin, sıcaklığın ve misafirperverliğin simgesidir.
Aynı ürünün iki kültürde farklı telaffuz edilmesi bile, ortak kökene rağmen kimliklerin nasıl ayrıştığını gösterir.
Bu durum antropolojik açıdan “ortak mirasın bölünmesi” olarak adlandırılabilir.
Kimlik, Sınır ve Sofra
Ulusal kimliklerin sınır çizme çabaları, bazen bir peyniri bile politikleştirir.
Hellim, Avrupa Birliği’nin coğrafi işaret koruması altına alındığında, mesele yalnızca bir ticari hak meselesi değil, aynı zamanda bir kültürel sahiplenme mücadelesiydi.
Bu tartışma, ulus kavramının ne kadar yapay, kültürel kimliğin ise ne kadar geçirgen olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Tıpkı benzer tatların farklı hikâyelere bürünmesi gibi, hellim de sınırları aşan bir kimlik taşır.
Kıbrıs’ın iki tarafında da pişirilir, sevilir, sofralarda yer bulur. Ama her sofrada farklı bir hikâye anlatır.
Antropolojik Perspektiften Bir Değer
Antropoloji, sahiplik yerine “paylaşım” kavramına odaklanır.
Bir kültürel ürünün değerini, onu kimin icat ettiğinden çok, nasıl yaşatıldığı belirler.
Hellim de bu bağlamda, Kıbrıs halklarının ortak emeğinin, ortak hafızasının bir ürünü olarak anlam kazanır. Hellimin ait olduğu yer bir ülke değil, bir yaşam biçimidir.
Bir ada halkının güneşle, denizle, keçilerle ve geleneklerle kurduğu ritmik ilişkinin sembolüdür.
Her hellim dilimi, tuzun ve sütün ötesinde bir kültürün hafızasını taşır. Bu nedenle “hangi ülkeye ait” sorusu, aslında “hangi kimliğe aitiz?” sorusuna dönüşür.
Etnik, dini ya da siyasi sınırları aşan bu peynir, bir ortak geçmişin sessiz tanığıdır.
Okuyucuya Davet
Peki siz, bir lezzetin hangi ülkeye ait olduğunu düşündüğünüzde ne hissediyorsunuz?
Bir tat, size ait olduğunda mı anlamlıdır, yoksa paylaşıldığında mı?
Yorumlarda kendi kültürel deneyimlerinizi, belki de başka ülkelerde tattığınız ama “ev gibi” gelen yemekleri paylaşın.
Çünkü belki de hellim peyniri gibi, hepimiz birden fazla kimliğin sarmalında, ortak bir sofrada buluşmayı bekleyen yolcularız.